Türkiye, demokratik tarihinde karşılaşacağı en büyük politik bölünmeye doğru gidiyor. Bu duruma ekonomik buhran da eşlik edecek. Dış politikada ise durum farklılaştı. Sanırım, bu sefer ABD ve Avrupa, Cumhur İttifakı’na “dış mihrak” kartını kolay kullandırmayacak. Biden sonrası, ABD yönetimi Türkiye’nin iç politikasına müdahalenin kendilerine yarar getirmediğine kanaat getirmiş gibi görünüyor. Pandeminin ise aşıya rağmen etkisinin süreceği anlaşılıyor.
Bu durumda iş dünyası nasıl duruş sergilemeli?
İş dünyası kurumsal olarak politik bir pozisyon alamaz. İş adamları ve yöneticiler ise kurumlarını bağlamadıkça istedikleri tavrı alabilirler. İş dünyasındaki, sivil ve kamu yararına olan ortak örgütler ise görüş bildirebilir, özellikle ekonomiyi etkileyen kararları eleştirebilir.
Politik kararlarda “iyi, doğru ve gerçek” farklı şeylerdir. İyi bir karar doğru olmayabileceği gibi, doğru bir karar da her zaman gerçekçi olmayabilir.
Önce somut durumun objektif analizini yapalım:
- Politik strateji, Cumhur İttifakı tarafında netleşti. Milliyetçi ve manevi değerlere dayanan güçlü bir sağ cephe oluşturulacak. Bunun eskisinden farkı, ilk kez, açık ve net olarak laikliğe karşı tutum alınması olacak. Böylece liberal sağ partilerin tabanı ve Kürt seçmenleri İslami-Milli değerlerle Laik-Evrensel değerler arasında tercih yapmaya zorlanacak. Cumhur İttifakı’na katılmayan her lider davaya ihanet etmiş sayılacağı gibi, Türklüğe ve dine de karşı sayılacak. İstanbul Sözleşmesi’ne bile katlanamadı bu kesimler. Millet İttifakı ise bu durumu kavramışa pek benzemiyor. Ya da rasyonel bulmuyor olabilir. Ama seçim rasyonel kişilerin yaptığı bir tercih sistemi değil. Bugün, bir çok bilimsel deney bunu ispatladı.
- Ekonomide, yine Merkez Bankası başkanının görevinden alınması sonucu, ortodoks iktisatçılarını Pazartesi bir deprem bekliyor. Tıpkı Necdet Sezer’in anayasayı fırlatması sonucu kopan kriz gibi… Farklı ve daha şüpheci bir grup ise bu hareketin planlandığını ve Naci Ağbal’ın gönüllü olarak günah keçisi olduğunu söylüyorlar. Kapalı kapılar arkasında neler olup bittiğini anlamamız mümkün değil, ama faizlere müdahale edilmeyeceğine insanlar inanmazsa, hızlı dolarizasyon sürecine girilecek. Seçim sürecine kadar, “Ne kadar erken dibi görürsek baz etkisi ile o kadar çabuk çıkarız.” diye düşünüyor olabilirler. Çıkan bir ekonomi hep iktidarın işine yarar.
- Dış politika ise, denklemin en zorlu kısmı. Çünkü biz ne yaparsak yapalım, başkalarının vereceği kararlara bağlıyız. İşin sonunda, dünyadaki her politikacı kendi seçmenini düşünmek zorunda. Türkiye bugüne kadar uyguladığı dış politika ile bazen doğru adımlar atmış da olsa, bazı politikaların gerçekçi olmadığı ortaya çıktı. Şimdi çark etmenin bedeli, tıpkı ekonomide risk priminin yükselmesi gibi, daha pahalıya mal olacağa benziyor. Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’deki konumlarımızı kaybetmiş görünebiliriz. Rusya ile yakınlaşmak doğru bir politika iken, bunu ABD ve Avrupa ilişkilerine karşı bir koz olarak kullanmak hiç gerçekçi değildi. Nitekim bu ortaya çıktı. Ancak bu sefer Türkiye’nin iç politikasına doğrudan bir saldırının dışardan geleceğini sanmıyorum. Dışarıdan bir müdahale; hem Türkiye hükümetinin vereceği tavizler açısından, hem de beklenilenin aksine, bu müdahalelerin iç politikada Cumhur İttifakı’na yaradığının düşünülmesinden ortaya çıkıyor.
Şimdi de gelecek beklentileri ışığında ne pozisyon alınmasının iyi, doğru ve gerçekçi olacağına gelelim;
Yukarıda da söylediğim gibi iş dünyası kurumsal olarak tavır alamaz, ama iş adamları alabilir. Bu pozisyonlar partilere maddi ve manevi destekten, parti üyesi olmaya kadar değişebilir.
Eğer bir partiye gönülden bağlı iseniz ve politikaya girmek istiyorsanız ilk yapacağınız şirketinizle tüm bağlarınızı kesmek olmalıdır. “–Mış gibi” değil, gerçekten.
Eğer politikada tarafsız görünmek ve riski “hedge” etmek istiyorsanız bütün partilere maddi destekte bulunun. Fazla da yakınlaşmayın.
Yeterince büyük bir şirketiniz varsa, bağımsız bir siyasi danışmanla çalışıp durumu anlamaya çalışın.
En doğru ve gerçekçi duruş non-partizan bir düşünce kuruluşu ile işbirliği yapmaktır.
En gerçekçi olmayan duruş ise bir futbol takımı başkanı olmaktır.
İyi-doğru-gerçekçi olan ise işinizi iyi yapmaktır.