Bugünlerde birçok kurum Gaye arayışında. Tıpkı 90’lardaki “Toplam Kalite” günlerindeki gibi vizyon, misyon ve değerler yazıp duvarlara poster olarak asıldığı zamanlara benzer şekilde, Gaye çalışmaları da çoğunlukla moda olarak algılanma tehlikesiyle karşı karşıya.
Daha önceki yazılarımda gaye ile ilgili “ne” ve “neden önemli” olduğunu yazmıştım. Bu sefer nasılın üzerinde duracağım.
Bir kurumun gayesini hayata geçirebilmesi için;
- Gayenin kurumun stratejisine yansıması
- Stratejinin operasyonlara yansımasında gayenin hizalayıcı olması
- Gayenin kurum kültürünün temeli olması
gerekir.
Bazen kurumlarımızdan profesyonel arkadaşlar maalesef bu işten kısa yoldan para kazanmak için veya konuyla alakasız danışman arkadaşlarımızdan etkilenerek, “Bizim vizyon-misyon çalışmamız ve stratejimiz var, sadece gaye çalışması istiyoruz.” diyorlar. Bu olacak şey değil. İşin en başı olan “Niye varız?” sorusunun cevabını vermeden Vizyon-Misyon-Strateji geliştireceksin, sonra da bulunsun diye Gaye arayacaksın. Arkadaşlar; işinizi korumak, hiyerarşiye uymak gibi dertleriniz olabilir fakat profesyonel onurunuzu ve aklınızı bu kadar ayaklar altına aldırmayın. Bu durum giderek yaygınlaşmasa bu yazıyı yazmayacaktım ama maalesef her 3 teklif isteğinden biri nerdeyse bu yaklaşımla geliyor. Hele sonunda satın almacıların girdiği teklifler var ya… Zaten adı “Satın-Alma”. “Sakın-Alma” bir işe yarar belki.
Post-pandemi’de ayakta kalmak ve fırsatlardan yararlanmak için kurumlarımız ve yöneticilerimiz bu tür yaklaşımlardan var geçmeli. Eski ekonomi kafasıyla gidersek rekabet edemeyeceğiz. Bir örnek vereyim, yaklaşık 4 yıl önce Gebze’deki otomotiv ve yan sanayicilerin derneğine gitmiştik. Üniversiteden hocalarımızla birlikte geliştirdiğimiz bir projeyi tartıştık. Proje, otomotiv sektörünün birçok sanayii için benchmark kabul edildiğini ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak elektrikli araç üretilecek bir dijital fabrika prototipinin oluşturulup, nerdeyse gerçek boyutlarda inşaa edilerek eğitim amacıyla kullanılmasını önermiştik. Sonunda bize ne dediler biliyor musunuz? İsmini vermeyeceğim ama en büyük üreticilerimizden birinin genel müdürü bundan bir hafta önce gelmiş “Biz de ilerde ne olacağını bilmiyoruz, bekliyoruz.” demiş. Tabii ki proje hasır altı.
Bugün Financial Times’da okudum elektrikli araçlar konusunda çalışan start-upların sayısı 70’e, yatırımları ise 16,7 milyar dolara çıkmış. Biz var mıyız? Birkaç öngörülü kuruluşumuz dışında yok. Sahada olmayan masada olmaz. Ama doğru masaya oturmak lazım. Türkiye’deki otomotiv kuyruğun da kuyruğu. Yazık! Bu kadar yıldır yapılan teşvikler ve desteklere rağmen ülkemizin en iyi kadroları bu mu olacaktı? Sektörün ihracatının ithalatı karşılama oranı belli. Gurur duyduğumuz öncü sektörümüz bu durumda. Devletten teşvik almadan yerinden kalkamayanlar da bu treni kaçıracaklar. Devletin merhemi olsa kendi başına sürerdi. Yerli otomobilin sonu umarım Devrim gibi olmaz.
İçinde olduğumuz darboğaz teknoloji ya da finansman değil, kafa yapısı ve kültür. Sevgili arkadaşlar sadece otomotiv sektörü değil, hepimiz post-pandemi dönemine hazırlanmalıyız. Büyük bir dalga geliyor ve biz, önceki yazımda da belirttiğim gibi, ya üzerinde sörf yapacağız ya da altında kalacağız!